Müzisyen bir babanın olduğu evde hayat çalgılar, ezgiler, çalgıcılar arasında başlar. Klarinet, saksofon, elektrikli bir org, sonra bir piyano ve notalar vs.
Bunlara kayıtsız kalmak elbette çok zordu. 6 yaşında, virtüözleri yetiştiren bir öğretmen olduğunu yıllar sonra anlayacağı, o sıralarda sadece “Babamın okuldan arkadaşı” diye düşündüğü Banu Perk, onu siyah – beyaz tuşlarla yakından tanıştırdı. Babasının “Halan” diye tanıttığı Banu Hoca’nın değerini ne kadar bildi, piyanonun hak ettiği emeği ne kadar verdi, tartışılırsa da bugün hala insanları piyano çalabildiğine inandıracak kadar tuşlarla haşır neşir oluşunu o büyük hocanın verdiği temele borçludur.
1984 yılında ortaokul eğitimine başlamak üzere H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girdi. Sınavdan sonra komisyondaki öğretmenlerden İstemihan Taviloğlu, aynı okulun klarinet bölümü mezunu olan babasıyla ikisini görünce,
“Gözünüz aydın Alper ağabey, kazandı” dedi.
“Hangi bölüm İstemihan?”
“Klarinet işte ağabey”
Bu sözün üzerine soluğu üflemeli çalgılar bölümünde aldı. Klarinet bölümündeki diğer öğrencilerle tanıştı. Onlarla geçirdiği 2-3 günün sonunda büyük sınıflardan olduğunu anladığı bir öğrenci yanına geldi, adını sordu ve
“Sen neredesin? Flüt hocası seni arıyor” deyiverdi.
“Neden ki?”
“Bırak soru sormayı. Yürü!”
Birlikte flüt derslerinin yapıldığı odaya gittiler. Öğretmen,
“Çocuğum nerelerdesin sen? Kaç gündür seni arıyoruz” dedi.
“Neden ki?”
“Ne demek neden? Derslere başlayalım diye…
“Ben flütçü değilim ki?”
“Ne demek o?
“Ben klarinetçiyim”
Gülüşmelerin ardından ona bir kağıt gösterdiler; altı damgalı, imzalı. Adının karşısında “FLÜT” yazıyordu. Kendi ilk çalgısı da klarinet olan İstemihan hoca, klarinetçi olan babasıyla onu görünce başka bir çalgı olacağına olasılık verememişti belki de. Onlar da babasıyla sonuçların açıklandığı kağıtlara bakmamıştı bile. İşin ilginci, kayıt yaptırırken de kimse bir şey söylememişti. Gerçi neden ilginç olsun; kim bölümünü bilmeyebilir ki?
Daha sonra çok seveceği çalgısıyla ilişkisi böyle görücü usulü başlamıştı. İlk öğretmeni ile çok mutsuz zamanlar yaşadıysa da, çok kısa süre sonra öğretmen olarak okula gelen Macar sanatçı Zita Zempleni’nin öğrencisi olmasıyla her şey değişecekti.
Yazıp çizmeye, düzenlemeye de çok meraklıydı. Bu konuda en büyük şansı 6 yıl boyunca solfej ve armoni derslerine girecek olan Turgay Erdener olacaktı. Büyük besteci ve hoca İlhan Baran’la da kuracağı yakın ilişki ile kompozisyon öğrencileri ile yaptığı dersleri izleyecek, orada duyduklarını belleğine kazıyacaktı. Oralarda öğrendikleriyle, besteler, düzenlemeler, şarkılar, tv ve oyun müzikleri, yazacak, tiyatro oyunlarında müzik direktörlüğü yapmaya başlayacaktı.
Tiyatro bölümünü kazandığında müzik bilgisine şan dersleri ile şarkı söylemeyi de kattı.
Daha neler yaptığı, özgeçmiş ve bu menü başlığının alt sayfalarında…