Karanlık sözcüğünün kökenini ilk düşündüğümde çok etkilenmiştim.
Kara + an + lık.
Anın, demin siyah olması. Yani bu dili ilk seslendiren atalar, o zamanki algı ve bilgileriyle düşünmüşler ve demişler ki; “birileri geldi ve anı karaya boyadı”. Güneş battı, ışık gitti falan değil; an kara oldu. O zaman dem bu demdir ve kara anlık olmuştur.
Sahi, kimdir demi, günü karaya boyayan(lar)? Tehlikeyi arttırdığına, güzellikleri kapattığına göre, doğanın iyi güçleri olmasa gerek. Yoksa 7 rengi sunan, ısıtan ve ışıtan günü, karalara boyarlar mıydı? Neyse ki, uygun şartlar oluşup da zamanı geldiğinde, günü ağartacak güçler de vardır. Bir bakmışsın, olması gereken yerde, Doğu’da güneş pırıl pırıl oklarını göstermiş, hemen ardından, zerre kıskançlık etmeden nesi var nesi yoksa günü aklara boyayacaktır.
An, tam bu satırların yazıldığı sırada da karadır. Dışarıda artık ataların masallarını boşa çıkaracak ampuller olsa da, sokaktaki ortalama adam dahi, ışığın fiziksel yokluğunun nedenini bilse de, an karadır… zift karası, yüz karası, dipsiz kuyunun karası.
Binlerce yıl sonra acaba şimdi gerçekten biliyor muyuz kimlerdir ânı karaya boyayanlar? Ve biz boyamazsak, kim boyayacak günü beyaza?
* * *