Dünya tarihinin akışına bakıp bir karşılaştırma yapınca, geçmişte yaşamış olanlara göre bir insan ömrünün yetmeyeceği kadar değişimi yarı ömrümüzde görmek zorlayıcı bir deneyim. Yaşı 35’in üzerinde olanların anıları ile bugünkü yaşam biçimleri karşılaştırıldığında arada bir uçurum olduğu görülüyor. Kimimiz teknolojik yanına uyum gösterebilirken, zamanın getirdiği düşünce ve değerler bütününü yadırgıyor. Kimimiz, teknolojiyi de reddediyor. Kimi her şeyle bütünleşebiliyor, hiç sıkıntı çekmeden yeni durum ve döneme uygun bir yol çiziyor kendine.
Teknoloji ile aranız iyiyse çok eğlenceli yanları olduğu muhakkak. Çocukluğumuzun filmlerinde, dizilerinde gördüğümüz pek çok şey bugün yaşamımızda. Bir telefon görüşmesi yapabilmek için 3 gün eve kapanmak durumunda kalabilen insanlarken, bu gün Kaptan Kirk gibi karşımızdaki ile birbirimizi görerek konuştuğumuz cihazlara sahibiz. Bir kavramı araştırmak için ansiklopedilere, hatta kütüphanelere muhtaçken, bu aramalar saatler – günler sürebilirken, bugün bir tıkla bilgiye ulaşmak saniyelere inmiş durumda. O bilginin güvenilirliği başka bir tartışmanın konusu.
Ya dünyanın siyasal durumu? Soğuk savaş, kutuplu dünya, demir perde, Varşova paktı, NATO vs denen “DEV” yapılar, sistemler, hiç değişmez gibi görünen tüm o şeyler bugün bir masalın satır araları kadar uzak.
Peki tek değişenler bunlar mı?
Bizim değerlerimiz vardı; gurur duyduğumuz, önem verdiğimiz, olmazsa olmaz. Sonra; ayıpladıklarımız. Ustalarımız vardı; ama her işte. Sanatta da, zanaatte de. Terzilik yapıyorsan da önemliydi usta olmak, siyasetçiysen de. Hele sanatta, olmazsa olmaz. Toplum içinde, radyoda – televizyonda söylenmeyecek sözlerimiz vardı mesela. “Ekranda bacak bacak üstüne atılır mı?”yı tartıştık haftalarca. Şimdi söyleseniz gülerler. Oysa biz ciddiydik. Biri övülecekse “Okumuş adam” idi baş kıstas, hatta “ne doktorlar, ne mühendisler istedi de…” cümlesi ağır hakaret sayılabilirdi; “sen de kimsin onların yanında” nevinden. Yani “Ne olmuş doktorsa, mühendisse? Kaç paralık adam ki?” kriteri henüz vücut bulmamıştı zihinlerde.
Marşlarımız vardı hep bir ağızdan söylediğimiz. Hem de gururla. “Doğru, çalışkan” olmakla, “küçükleri koruyup, büyükleri saymak”la adam olduğumuzu sandığımız ortak metinlerimiz.
Evet. kimi arkadaşlarımız biraz farklı bir Türkçe konuşurdu. Ama bilmezdik kültürünün altını üstünü; dahası önemsemezdik. Biz hepimiz “BİZ” idik çünkü.Bir işe kalkışmak için az da olsa bilgi sahibi olmak gerektiği gibi anlamsız (!) düşüncelerimiz vardı. Anlamadığımız bir konuda “şu işi yapar mısın?” deseler (demezlerdi ya) “Ne haddime” derdik. Kazara cür’et etsek, en azından yüzümüz kızarırdı.
Sahi ne oldu bütün bu değerlere? Yaşamın hızlı değişimini düşünecek, onu hazmedecek zamanımız mı olmadı acaba? Zihni bunlarla gelişenler (biraz da nafile bir çaba ile) hala bu değerleri arıyor.
Bugün sanattan, kültürden, değerlerden söz edenler yaşı kaç olursa olsun ya dinozor, ya da geri kalmış milliyetçi. “Özgürlük”, bugün insanların ve zihinlerinin zincirlerinden kurtulmasını anlatmaktan çok tüm değer ve geleneklerin tu-kaka edildiği, bir işe kalkışıldığında konuyla ilgili bilgili olmanın gerekmediği, aksine cahil cür’etinin kutsandığı zamanların bahane payandası.
Son 30 yılın kasıtlı olarak niteliksizleştirilmiş eğitiminden geçen bireylerin toplum yaşamında yerlerini almaya başlamasıyla karşılaştıklarımız 80 müdahalesinin ve toplum mühendisliğinin başarısının tescilinden başka bir şey değildir.
çok güzel yorumlamışsınız. ne kadar çok teknolojiyle içiçe oldukça degerlerimizden de o kadar çok uzaklaşıyoruz.
önemli olan ikisinide bir arada yürütmek.
İlginize teşekkür ederim.
"eskiden"… diye başlar değil mi bu tip yazılar. "eskiden"…
eskiden derindi sanki her şey bir miktar daha. çok mu yüzeysel olduk? her haber ne kadar şok edici olsa da… birkaç saatten fazla sürmüyor artık hafıza süresi. unuttum, gitti…
ama olumlu yönlere de bakmak lazım. eskiden "okumuşsa büyük adamdır" vardı. artık biliyoruz ki "mektep cehaleti alır; eşeklik baki kalır" 🙂 gereksiz adamlara, gereksiz hürmet göstermeme lüksümüz var artık. bardağın "ıslak" tarafını da görmek lazım bazen; umudu yitirmemek için…
sevgiler…